[Kanserin yenilmesi gerekmiyor – kendimizi anlamayı öğrenmek için kanseri anlamamız yeterli. İnsanlar, kanser oluyorlar, çünkü insan kanserin kendisidir.
Kanser, hatalarımızı keşfetmek için en büyük şansımızdır. Bu nedenle kanserle ortak olarak kullandığımız kavramların zayıf yönlerini keşfetmek zorundayız. Kanser “ben veya topluluk” kutuplaşmasında başarısız kalmıştır. Onda daha büyük ve kapsamlı birliğin bilinci yoktur, birliği sadece kendi sınırları içinde algılar. Birlik konusundaki bu yanlış anlama insanda da aynıdır.- Oysa, “birlik” ancak “ben”in kurban edilmesiyle elde edilir.
Bir “ben” olduğu sürece, bir de “sen” olmak zorundadır ve kutuplaşma devam eder. “Ruhta yeniden doğmak” her zaman bir ölümü gerektirir ve bu da “ben”in ölümüdür. İslami mistik Mevlana Celaleddin Rumi kaddese’llâhü sırrahu’l azîz, bu konuyu şu kısa hikâyede çok güzel Özetler:
“Bir adam, sevgilisinin kapısına gelir ve kapıyı çalar. Bir ses sorar:
“Kim var orada?”
–“Benim” der adam. İçerideki ses devam eder:
“Burada benim ve senin için yeterince yer yok. “ Ve kapı kapalı kalır. Bir senelik bir yalnızlık ve hasretten sonra, adam tekrar gelir ve kapıyı çalar. İçeriden bir ses sorar:
“Kim var orada?”
– “sen”, der adam. Ve bu kez kapı açılır. “
Kanserli hücrenin, vücut hücresinden farkı, egosuna aşın değer vermesidir. Hücre çekirdeği, hücrenin beynidir. Kanserli hücrede, çekirdek sürekli önem kazanır, bu nedenle büyür (kanser, hücre çekirdeğindeki şekilsel değişiklikten de teşhis edilir). Çekirdekteki bu değişim, ben-merkezci zihinsel düşünceyi temsil eder. Yaşadığımız zamana şekil veren de bu düşüncedir. Oysa burada içerik ve şekil birbirine karıştırılmaktadır; şeklin çoğalmasıyla aranılan içeriğin de elde edileceği sanılmaktadır. Eskiden beri bütün aydınlanma okulları, yukarıdaki düşüncenin tersi olan yolu öğretirler:
“İçeriği elde etmek için, şekilsel görüntüyü kurban etmelisin” veya başka bir deyişle: “Kendinde” yeniden doğabilmen için, “Ben”i öldürmek zorundasın. Buradaki “kendi”, kendimiz değildir, her yerde olan orta noktadır. “Kendi” için başkaları yoktur, onda her şey birdir. Tabu böyle bir hedef, “ben” için oldukça tehlikelidir. Oysa kendimizi bütünün bir parçası olarak yaşamak ve bütün adına sorumluluk almak için, adım adım “ben”in katılığını aşmalı, sınırlarını sorgulamalı ve kendimizi açmalıyız. O zaman, bütünün iyiliği ile bizim iyiliğimizin aynı şey olduğunu anlayabiliriz. Her hücre, organizmanın bütün genetik bilgisini zaten içinde taşımaktadır – tek yapması gereken, kendisinin gerçekten “bütün”ün parçası olduğunu kavramasıdır!
Hermetik felsefe “Mikrokozmos (küçük evren) = Makrokoz-mos (büyük evren)” olduğunu öğretir. Gerçekte, “ben” ile “sen”in, “parça” ile “bütün”ün kaderi birbirinden ayrılamaz.
Kanser hücresinin organizmada yol açtığı ölüm, aynı zamanda kanser hücresinin kendi ölümüdür. Tıpkı insan eliyle Öldürülen çevreyle birlikte, insanın da ölmesi gibi. Kanser hücresi, kendisinden ayrı bir “dışarısı” olabileceğine inanır, tıpkı insanlar gibi. İşte bu inanç öldürücüdür. İlacı ise sevgidir. Sevgi, sınırlan açarak “dışarıdakini” içer alır ve onunla “bir” olur, bu nedenle iyileştirir. Seven insan, kendi “ben”ini ilk sıraya yerleştirmez, çok daha büyük bir “bir”liği yaşar. Seven insan, sevdiği insanı kendisiymiş gibi algılar. Bu sadece insanlar için geçerli değildir. Bir hayvanı seven bir insan, onu ekonomik bir bakışla yiyecek maddesi olarak göremez. Çünkü tüm “Olanların” bütünlüğünü hisseder. Kanser, yaşanan sevgi değil, yolundan saptırılan sevgidir:
Sevgi, bütün sınırları ve engelleri aşar.
Sevgide bütün zıtlıklar birleşir ve kaynaşır.
Sevgi, her şeyle “bir” olmaktır, sevgi her şeye yayılır ve hiçbir şeyin önünde durmaz.
Sevgi, ölümden korkmaz, çünkü sevgi yaşamdır.
Bu sevgiyi bilinçlerinde yaşayamayan insanlarda, sevgi bedensel boyuta iner ve burada kendi kanunlarını kanser biçiminde gerçekleştirmeye çalışır:
Kanser hücresi de sınır ve engel tanımaz. Kanser de organların bütün kişiselliğini ortadan kaldırır.
Kanser de her şeye yayılır ve hiçbir şeyin önünde durmaz.
Kanser hücresi de ölümden korkmaz.
Kanser, yanlış alanda yaşanan sevgidir. Mükemmellik ve birleşme, maddede değil ancak bilinçlerde gerçekleşebilir. Madde ise bilincin gölgesidir. İnsan, şekillerin geçici dünyasında, geçici olmayan bir şeyi yerine getiremez. Dünyayı iyileştirmeye çalışanların bütün çabalarına rağmen, çatışmasız ve problemsiz, kavgasız ve sürtüşmesiz, “iyi”leşmiş bir dünya asla olmayacaktır. Hastalıksız ve ölümsüz sağlıklı bir insan asla olmayacaktır. Her şeyi kapsayan bir sevgi asla olmayacaktır. Çünkü şekiller dünyası sınırlarla yaşar.
Eğer şekilleri anlayarak onları aşabilirsek, bilincimizde özgür oluruz ve işte o zaman, bütün hederleri gerçekleştiririz. Kutuplaşmış bir dünyada, sevgi hapsolur – Bütünleşmiş bir dünyada ise sevgi, çağlaya çağlaya akar.
KANSER, YANLIŞ ANLAŞILMIŞ SEVGİNİN BELİRTİSİDİR. KANSER, SADECE GERÇEK SEVGİYE SAYGI DUYAR. GERÇEK SEVGİNİN SEMBOLÜ KALPTİR.
VE KALP, KANSERE YAKALANMASI MÜMKÜN OLMAYAN TEK ORGANDIR!] sh: 258-261
Thorwald Dethlefsen- Ruediger Dahlke Trc: Berrin Bilgin Haznedar Hastalık İyileşmeye Giden Yoldur [Kitap]. – İstanbul : Kanaat Basımevi- Mozaik, 2002.
BAŞA DÖN